varoluşçu düşünce ve feminizm, insanın özgürlük, sorumluluk ve eşitlik gibi temel kavramlar üzerine odaklanan iki önemli akımdır. bu iki akımın ortak noktalarını incelemek için simone de beauvoir'un fikirlerini ele almak oldukça anlamlıdır. de beauvoir, varoluşçu düşüncenin etkisi altında yetişmiş bir filozof ve feminist yazardır. onun eserleri, kadının toplumdaki yerini sorgulayan ve cinsiyet eşitsizliğine karşı çıkan önemli metinlerdir.
de beauvoir'un varoluşçu düşünceyle olan ilişkisi, jean-paul sartre ile olan yakın ilişkisinden kaynaklanmaktadır. sartre'ın "varlık önceden gelmez" ilkesiyle birlikte de beauvoir da insanların özgür iradeye sahip olduğunu savunur. insanlar kendi varoluşlarını şekillendirme gücüne sahiptirler ve bu güç onları sorumluluk almaya yönlendirir. bu noktada feminizmle bağlantılı olarak de beauvoir, kadının da kendi hayatını şekillendirebilecek özgür bir birey olduğunu vurgular.
de beauvoir'a göre cinsiyet rolleri toplumsal yapılar tarafından dayatılır ve kadınlar bu rollerin kurbanı olurlar. oysa ki varoluşçu düşünceye göre insanlar özgürdür ve kendi varoluşlarını belirleme gücüne sahiptirler. bu nedenle de beauvoir, kadınların da toplumsal cinsiyet rollerine sıkışmamaları gerektiğini savunur. ona göre kadınlar, erkeklerle eşit haklara ve fırsatlara sahip olmalıdır.
de beauvoir'un "ikinci cins" adlı eseri, feminizmin temel metinlerinden biridir. bu kitapta de beauvoir, kadının ikincil bir cins olarak görülmesinin toplumsal yapıdan kaynaklandığını açıklar. kadınların özgürlükleri ve potansiyelleri sınırlanırken erkeklerin ayrıcalıkları korunur. bu durumda feminizm, varoluşçu düşünceyle paralellik gösterir çünkü her iki akım da bireyin özgür iradesini ön plana çıkarmakta ve toplumsal yapıların dayattığı sınırlamaları eleştirmektedir.
simone de beauvoir'un varoluşçu düşünce ve feminizm arasındaki ortak noktalarına baktığımızda, insanın özgürlük potansiyeline vurgu yaptığını görürüz. de beauvoir'a göre kadınlar da bu potansiyele sahiptir ve toplumsal cinsiyet rollerine hapsolmadan kendi varoluşlarını şekillendirebilirler. bu düşünceler, hem varoluşçu düşünceye hem de feminizme önemli katkılar sunmuştur.
